Ülkemizde üniversiteli olmak
önceden çok zordu. Sınava çok çalışmak gerekiyordu. Bazen bu bile yeterli
olmayıp ilk senesinde üniversiteye girmek neredeyse hayal olmuştu ve en az 2
yıl çalışıp öyle giriliyordu çünkü sınırlı sayıda üniversiteye sahiptik ve
üniversitede kaliteli öğrenci modeli aranıyordu. Aradan geçen zamanda çoğu
ilimizde üniversiteler açıldı ve düşük puan alan öğrenciler buralara
yönlendirildi. Her ilde üniversite proje kapsamında öğrencilerin kaba tabirle “kahvede
oturacağına üniversite sıralarında otursun” mantığıyla hareket edildi. Bunun bana
göre bir iyi bir de kötü niyeti vardır. İyi niyet, insanların bir üniversiteye
gidip yükseköğrenim görmesidir. Kötü niyet ise bu genç ve dinamik nüfusa yeni
bir iş kolu yaratılmadığı veya yaratılamadığı için “ işsizliğin önüne set
çekmek” görevinde bu genç nüfus
kullanıldı. Özellikle iktisat ve işletme bölümlerinde yığılmalar yaşandı. İktisat
ve işletme, ülkemizde refah seviyesi yüksek olan şirket sahibi veya fabrika
sahibi ailelerin çocuklarını bu bölümlere yönlendirilerek okul bitip işlerin
başına geçirilmek üzere gönderildiği bölümler olarak görüldü. İşletme bölümü bu
konuda istenileni yerine getirdi ancak iktisat için aynı şeyi söylemek pek
mümkün görünmüyor. İktisat bölümü teorilerle donatılmış muazzam bir genişliğe
sahiptir. İşletme bölümünü küçümsemiyorum her bölümün kendine göre bir zorluğu
vardır ancak iktisat işletmeyi de kapsar ve işletme iktisat aynı kefeye konmaz.
İktisat bir meyve sepetiyse işletme o sepetteki bir meyvedir. İnsanlar iktisat
bölümünü çok hafife aldılar ve son yıllarda ülkemizden iktisatçı çıkartamadık. Toplumsal
dışlanma gibi bir durumla karşı karşıya kalındı. “Ne okuyorsun sen ?” diye
sorulunca “iktisat” denildiği zaman “olsun çocuğum buda iyidir” diye karşılık
verildi. Halbuki iktisat bir ülkenin en tepesinden en altına kadar her şeyi
kapsayan bir bölümdür.
Ülkemizde bu tarz tepkiler sonucu
öğrenciler ezik psikolojisine büründü ve öğrenciler de iktisat bölümünü hafife
aldırlar, bölümde hak ettiği değeri göremedi. Ülkemiz insanlarının gözünde 3
temel bölüm vardır. Aileler çocuklarını mühendis-doktor-avukat olarak hayal
ederler ve o bölümleri okumaları için baskı yaparlar. Ancak iktisat bölümü en
az bu 3 bölüm kadar mühim ve önemlidir.
Bölüm hafife alındığı için
çalışma veya araştırma eyleminde bulunmayan öğrenciler çoğu zaman dersleri
gördüklerinde sudan çıkmış balığa dönüyorlar. İktisadın ne olduğunu alttan
aldıkları dersler sonucu öğreniyorlar. Bunu da nerden çıkarıyorsun diyecek
olursanız ben de böyleydim maalesef ve ülkemizdeki iktisat öğrencilerinin
%65-70’i böyledir. Olayın farkına çok sonradan vardım. Önemli olan da budur
zaten. Er ya da geç olayın farkına varabilmek ve bu konuda çalışarak
eksiklikleri kapatmak lazım.
Okul bittikten sonra “Ekonomist”
ünvanını alacağımız için sevinçliyiz ancak kaçımız bu ünvanı hak ediyor? Bu ünvanı
almak için bilmemiz gereken şeyler yeterli mi? Ünlü iktisatçı John Maynard
Keynes yıllar önce usta bir iktisatçının çok nadir bulunan bir yetenek
kombinasyonuna sahip olunması gerektiğini vurgulamıştır. Keynes’e göre usta bir
iktisatçı olabilmek için; “bir dereceye
kadar matematikçi, tarihçi, devlet adamı ve filozof olmalıdır. Sembolleri anlamalı
ve konuşmasına dökmelidir” diyerek bize yol göstermiştir. Bu şartları
sağladığımız zaman mesleğimizi hakkıyla yerine getirmiş olacağız.
Kısacası yapmamız gereken çok şey
var sevgili meslektaşlarım. Çok çalışmamız lazım, gördüğünüz üzere ülke
ekonomisini düzeltebilmek için iyi birer iktisatçı olmalıyız ve mesleğimizi
hakkıyla yerine getirebilmeliyiz.
Yorumlar
Yorum Gönder