Ana içeriğe atla

OSMANLI EKONOMİSİ GENEL ÇERÇEVESİ

Osmanlı İmparatorluğu 16. Yüzyıla kadar müthiş bir gelişme kaydetmiş ve bu yüzyıldan sonra gerilemeye başlamıştır. Ancak bu kesintisiz bir gerileme olarak algılanmamalı. Çünkü bu yüzyıllarda Avrasya kıtasında ortaya çıkan değişiklikler karşısında toplum ve devlet kendini yeniden örgütleyebilme yeteneğini ortaya çıkarmıştır. Tanzimat öncesi dönemde merkezi bürokrasinin hem içeride hem de dışarıda ortaya çıkan tehdit ve tehlikelere karşı esneklik, pragmatizm ve müzakereci geleneği ile çözüm aradığı, kendisine karşı ayaklanan kesimleri oluşturduğu koalisyonların içine çekebildiği vurgulanıyor. Esneklik ve pragmatizmden kasıt, uygulanan politikalarda ve kurumsal değişikliklerde her zaman sıkı kurallara, adet ve geleneklere, dine, geçmişteki davranış kalıplarına ve düşmanlıklara bağlı kalmadan hareket edebilme özelliğidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik konularda birinci önceliği; ordu, saray ve bürokrasi de dahil olmak üzere kent ekonomisinin iaşesiydi. Osmanlı bürokrasisi kent piyasalarında mal sağlayan tüccarların oynadığı önemli rolün bilincindeydi. İkinci öncelik; mali gelir sağlamaktı. Devlet vergi toplamak amacıyla iktisadi faaliyetlere müdahale etmekten çekinmiyordu. Üçüncü öncelik ise geleneksel düzenin korunması ve yeniden üretilmesiydi. Osmanlı yönetici sınıfı için, korunması gereken ideal bir toplumsal düzen, bu düzen içinde köylülerin, loncaların ve tüccarların belirli yerleri ve kesimler arasında dengeler vardı.

Klasik dönem Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en önemli iktisadi kurum, tartışmasız tımardır. Tımar düzeni; para kullanımının sınırlı kaldığı bir ortamda, devlet mülkiyeti altındaki topraklarda köylü üreticilerden toplanan vergi gelirlerinin sipahi ağırlıklı bir orduya dönüştürülmesini sağlıyordu. Daha sonraları gelişen askeri teknolojisine ayak uydurmak için daha fazla gelire ihtiyaç duyulmuş ve bu sistem yerini iltizama bırakmıştır. İltizam sistemi devletin iç borçlanma yapmasına olanak sağlamıştır. Bu sistemde sermayeleri olan bireyler devlete yaptıkları peşin ödemeler karşılığında, belirli bir bölgenin ya da kaynağın vergilerini toplama imtiyazını elde ediyordu.

Osmanlı İmparatorluğu’nda faiz de kullanılmıştır. İslam hukukuyla yönetilen  Osmanlı, faizi kullanabilmek için esnek davranmıştır. İslam toplumuna yararlı olan bir şeyin İslam içinde yararlı olacağı görüşü savunulmuştur. Dönemin şeyhülislamı Ebusuud Efendi de faizle borç para vermedikleri takdirde pek çok vakfın çökeceğini, bunun da İslam toplumuna zarar vereceğini söyleyerek, para vakıflarının faaliyetlerini tamamen pratik açıdan savunmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu ekonomiye müdahale konusunda sertti. İslam hukukuyla yönetilen devletlere göre daha çok müdahale ediyordu. Nitekim devlet müdahaleleri hedeflerine ulaşmakta yetersiz kalınca, Osmanlı yönetimleri güçlerinin sınırlarını görerek öğrendiler ve Fatih Sultan Mehmed döneminin kapsamlı ve sert müdahaleciliğinden, zaman içinde daha seçici müdahalecilik anlayışına kaydılar.

Son olarak Osmanlı İmparatorluğu’nda paranın ayrı bir önemi vardı. İslam geleneğinde sikke, hutbe ile birlikte egemenliğin en önemli iki simgesinden biriydi. 16. Yüzyılda yaşayan tarihçi Mustafa Ali, hutbe ve sikkeyi iki ilahi armağan olarak görüyor ve hutbenin soyutluğu ile sikkenin somutluğu arasındaki karşıtlığa dikkat çekiyordu. Mustafa Ali için hutbe, hükümdarın prestijinin büyüklüğü düşüncesinin bir ifadesiydi. Buna karşılık sikke, hükümdarın gücünü açık seçik ve yazıyla yansıtıyordu. Altın ve gümüş sikkeler elden ele dolaştıkça hükümdarın gücünü ülkenin uzak köşelerine ulaştırıyordu.


NOT: Bu yazı, okumuş olduğum “OSMANLI EKONOMİSİ VE KURUMLARI – ŞEVKET PAMUK” kitabının belirli bölümlerinden, önemli gördüğüm yerlerden alıntılar yaparak ve bu alıntılara kendi yorumumu ekleyerek oluşturduğum özet niteliğinde bir metindir.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MUTLAK ÜSTÜNLÜK TEORİSİ VE KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜK TEORİSİ HAKKINDA

Ekonomistler; ülkeler neden ticaret yapar, ülkelere nasıl bir fayda sağlar veya hangi malları ithal edip hangilerini ihraç etmeli gibi soruların cevabını ararken çeşitli teoriler üretilmiştir. Uluslararası İktisat dersi veya İktisat tarihi derslerinde bu iki teoriyi çokça duymuşsunuzdur. Bu yazımda bu iki teoriden bahsedeceğim. Yazıma başlamadan önce Uluslararası Ticaret Teorisinin varsayımlarını madde madde yazacağım ve teorileri bu maddeler üzerinden değerlendireceğiz: ·       İki ülke, iki mal ve her iki ülkede üretim yapıyor. ·       Mallar homojen ·       Para yok, değiş-tokuş ekonomisi söz konusu ·       Fiyatlar reel ·       Mal faktör piyasalarında tam rekabet halde ·       Devlet müdahalesi yok ·       İşgücü ülke içerisinde tam hareketli ancak ülkeler arasında tam hareketsiz ·       Ekonomi tam çalışma durumunda  ·       Taşıma-nakliye giderleri 0 (sıfır) Mutlak Üstünlük Teorisi – Adam Smith 1776  Uluslararası ticaret ilk defa Adam Smith’in y

SERMAYE PİYASALARI NEDİR ?

Sermaye piyasaları; finansal piyasanın bir alt koludur. O yüzden ilk olarak finansal piyasaları açıklayarak başlayacağım. Finansal Piyasa Finansal tasarruf fazlası olanlar ile mal ve hizmet üretimi, ticareti vb. alanlarda faaliyet göstermek için kaynak ihtiyacı içinde olan, fon( en genel tabiriyle para) talep eden birimler arasındaki fon akışını sağlar. Finansal piyasaların çeşitli fonksiyonları vardır. Bunlar; ·       Reel piyasaya kaynak sağlamak ·       Sermaye birikimi oluşturmak ·       Likidite temin etmek ·       Risk dağıtımı yapmak ·       Mülkiyeti tabana yaymak Finansal piyasalar ikiye ayrılır; Para Piyasası Para piyasaları, fon arz ve talep edenlerin karşılaştığı ve kullandıkları araçların vadeleri 12 ayı geçmeyen piyasaları ifade eder. Bu finansal araçlar; ·       Mevduat ·       Hazine bonoları ·       Finansman bonoları ·       Mevduat sertifikaları ·       Repo ·       Banka kabulleri ·       Banka bono

HOLLANDA EKONOMİSİNE BİR BAKIŞ

Hollanda 17 milyon nüfusa sahip, bazı bölgeleri deniz seviyesinin altında kalan ve deniz doldurularak inşa edilen bir ülke olup ekonomisi çok güçlü bir yapıya sahiptir. Avrupa ekonomisinde ve dünya siyasetinde yüzyıllar boyunca önemli rollere sahip olmuştur. Ülke ekonomisinin kalkınmasını sağlayan faktörlere baktığımızda; nakliye/lojistik, kimya sanayi, ticaret ve hizmetlerden oluşmaktadır. Ayrıca bir tarım ülkesi olan Hollanda, bu alanda ciddi yatırımlar yaparak 2016 yılında Avrupa’da birinci, dünyada ise en çok ihracat hacmine sahip ikinci ülke konumundadır. Avrupa’daki stratejik konumu ve çok gelişmiş alt yapısı ile Avrupa’nın dağıtım ve lojistik merkezi konumunda olması ve ihracatının yaklaşık % 46’nın re-eksporttan oluşması ve transit ticaretin de önemli ölçekte olması nedeniyle diğer Avrupa ülkelerine ve hatta dünyadaki diğer ülkelere açılan bir kapı konumundadır. Dünya Ekonomik Forumu’nun “2016-2017 Küresel Rekabet Edebilirlik Raporu”nda, Hollanda, 138 ülke arasınd